BİR VEDAT UÇTU GALATADAN
Ümit Yaşar Oğuzcan 1926 yılının sıcak bir yaz günü Tarsus’ ta dünyaya merhaba dedi. Eskişehir Ticaret Lisesi’ni bitirdi. Çeşitli bankacılık görevlerinde bulundu. Ama bizim için önemli olan bu mevkileri değil asıl edebi kimliğini oluşturan etmendi. Her türlü duygunun; aşkın, ıstırabın hatta ölümün şairiydi Ümit Yaşar. Bir de oğlu vardı, Vedat. Aslında bizim hikâyemiz Vedat Oğuzcan’ın hikâyesiydi…
Ümit Yaşar, neşeli ve bir o kadar da yaşama sevinciyle geçiriyordu çocukluğunu. O da babası Lütfü Bey gibi şair olmak istiyordu. Onun izinden de gidecekti. Hatta ilerleyen dönemlerde de şiirlerinde Faruk Nafiz esintileri olacaktı. Yalnız bir sorun vardı. Ümit Yaşar büyüdükçe yaşama sevincini kaybediyordu. Yaşama öylesine bağlı olan bu adam yirmi dört defa intihara kalkışmıştı. Hiçbirinde canına kıyamamıştı ama her defasında Lütfü Bey ve çok sevdiği Vedat’ından can alıyordu. Lütfü Bey torunu Vedat’ın durumunu da hiç iyi görmüyordu. Babasının bu intihar haline iki kez şahit olan Vedat’ın gözlerinde korkudan ziyade, gözbebeklerinde öğütülmüş, parçalanmış ve kin ile yıkanmış bir öfkenin ıslaklığı vardı. Vedat’ın çocuksu yüzü zamanla yerini yetmişli yaşlarındaki bir ihtiyara bırakmaya başlamıştı.
Haziran güneşinin yakmaya başladığı bir günde avucunda sımsıkı tuttuğu kâğıt ile Galata Kulesine tırmandı Vedat. İçinde herhangi bir duygunun olmadığını düşünüyordu ancak kulenin en tepesine geldiğinde ağladığını fark etti. Kâğıt hala elindeydi ve sanki tüm dünyaya ders verecekmiş gibi gururla duruyordu. Şimdi serin rüzgârlar yalıyordu yanaklarını. O an dedesini düşündü: “Affet dedeciğim, babam da sana çok acı çektirdi.” Gökyüzüne anlamsız bir bakış attı. Belki hayalleri onu uçuracaktı kim bilir? Kollarını iki yana açtı. Tıpkı Hazerfan Ahmet Çelebi gibi! Bir adım attı aydınlık gözüken karanlığa. Kanat çırpmadan uçtu. Uçtu, bir Vedat uçtu Galata’dan ancak fazla havada kalamadı. Aynı anda Lütfü Bey’ in çay bardağı çatladı. Acı saplandı yüreğine. Vedat’ın yerde cansız yatan bedeninden sımsıkı tuttuğu kâğıt döküldü yere: “İntihar öyle edilmez böyle edilir baba!” Olaydan şu anlık haberi olmayan Ümit Yaşar, babasına çektirdiği acının daha mislini çekecekti birazdan. Ve ömür boyu da devam edecekti bu.
Bir 1973 yılının haziran günüydü. O gün küllerinden yeni bir şair doğdu. O güne kadar yazdığı şiirler önemsizdi artık. O günden sonra yazdığı şiirlerle bulmaya çalıştı kendini Ümit Yaşar. Oğluna armağan etti şiirlerini, gözyaşlarını. Ölüm gününe dek sürdü acılar. 4 Kasım 1984 de kapadı gözlerini. Oğlunun yanına kanat çırptı. Bize oğluna yazdığı şu anlamlı satırları bıraktı büyük şair. Son olarak şiirle kalalım dostlar, şiirle…
6 Haziran 1973
Pırıl pırıl bir yaz günüydü
Aydınlıktı, güzeldi dünya
Bir adam düştü o gün Galata kulesinden
Kendini bir anda bıraktı boşluğa
Ömrünün baharında
Bütün umutlarıyla birlikte
Paramparça oldu…
Bir adam düştü Galata Kulesinden
Bu adam benim oğlumdu
MÜNİR AKMAN
Kaynak: erenkahveci.blogcu.com