• Latest News

    22 Aralık 2017 Cuma

    Amül Kerbelası (Susuzluk Vakası) Olayı Nedir ve Ne Zaman Yaşanmıştır?

    Amül Kerbelası Türkler ile Emeviler arasında gerçekleşen savaşta yaşanmış bir olaydır. Arap ordularının su kaynakları erişememesi ve Türk kuvvetlerinin geçit vermemesiyle yaşanmıştır. Türklerin Uyanış Talas kitabından alıntı yapılarak verilen aşağıdaki kurgu sizlere olayı daha net açıklayacaktır.


    "Amül Kerbelası"


       Güneş, batı ufkuna  kızılımsı bir kuşak çekmişti. Rüzgar, cehennemi sıcaklığın ardından esiyor, batıdan kızıla boyalı beyaz bulutlar taşıyordu. Güneşin son yalımları, uzaktaki tepelerin yamaçları dibinde erimiş maden birikintileri gibi toplanmıştı. Gökyüzü top top karartı halinde kuş sürüleri tarafından kuşatılmıştı. Kuşların insanın ruhunu delik deşik eden tiz sesleri ortalığı velveleye veriyordu.
        Duman kütlelerin Taşkent’ten görünüyordu. Büyük bir orman yangını gibi devasa ateşler hızla ilerliyordu. Sulu Kağan, Fergana steplerinde karargahını kurmuş geniş bir gök otağa ulakların biri geliyor biri gidiyordu. Otağın önünde üstü süslü sayvanla kapatılmış kilimli bir yol uzuyordu. Yolun iki yanına kurt başlı ve gök saçaklı tuğlar dikilmişti. Kubbeli otağın tepesinde Türgiş sancağı dalgalanıyordu.
        Tepelerin eteklerinden rüzgar gibi bir atlı, karargaha hızlıca girdi. Saçları rüzgarda dağılıyor ak tolgalı atı deli gibi koşturuyordu. Ulak[1] atından atlayarak indi, telaşla askerlere bir şeyler söyledi.
        Bahadır Tudun telaşlı gözlerle izledi bu durumu. Biraz sonra Sulu Kağan çadırından çıktı. Gözleriyle ufku taradı. O da farkına varmıştı. Devasa dumanlar gökyüzünü kaplayarak ilerliyordu.
        Sulu Kağan sinirli sinirli bağırarak askerlerine emirler yağdırmaya başladı. Karargahtaki askerler hızlı bir şekilde savaş düzeni aldılar.
        Yeni halife Hişam’ın atadığı Müslim bin Said, Horasan valisi, çok geçmeden ordusuyla göründü. Tüm o yangınların sebebi bu orduydu anlaşılan. Her bir tarafı bütün ekinleri bütün bahçeleri köyleri ve kentleri yakıp yıkarak geliyordu.
        Bahadır Tudun durumu yerinde gözledi. Neyse ki savaş avantajı onlardaydı. Sulu Han su kaynaklarına yakın bir yerde karargah kurmuş gereken önlemi almıştı. Araplar hem yorgun hem susuz savaşmak zorunda kalacaklardı. Bahadır Tudun, bu zeki adama güveniyordu.
        Müslim bin Said’in ordularını bozkırın keskin havası oldukça yormuştu. Aniden yollarına bir bent gibi çıkan Türk muhariplerini görünce saflarda ani bir kargaşa oldu. Müslim bin Said ancak bir zaman sonra şaşkınlığın üstesinden gelebildi. Su kaynaklarını ele geçirmesi gerekiyordu. Yoksa ordusu savaştan değil susuzluktan telef olacaktı. Süvarilerine hücum emri verdi. Binlerce atlı süvari bir anda akına geçti.
        Sulu Kağan kartal bakışlı gözlerini yağı ordusuna mimleyerek tolgasına[2] gök kuşağı bağladı.  Yüzünün hatları gerilmişti ve toprağın karnında yatan kadim savaşçılar kadar ürkütücüydü. Tiz bir sesle “Okçular! Temren[3] okla!
       “Hazır!”
       Türk okçuları hemen ön saflara geçerek hazırlandılar. Sadaklarından birer ok aldılar.
      “Kiriş[4] çek!”
       Çeriler oklarını kirişe sürdü, eklemlerini zorlayarak gerdiler. Hepsi fırlamaya hazır bekliyordu. Derin bir sessizlik vardı. Sulu’nun gözleri nefretle bakıyordu birazdan yere çivilenecek Emevilere. Onlara kızıl tamunu bile az kalacağını düşünüyordu.
    “Fırlat!” emriyle oklar kara bulut kümeleri gibi gökyüzünü kaplayarak süzülmeye başladı.
      Gelen süvariler saflara ulaşmadan başaklar gibi dökülüyorlardı. Daha fazla zayiat vermemek için süvarileri Müslim geri çekti. Bu kez piyadeleri, okçularla birlikte ileri sürdü. Kanatlardaki Türgiş atlıları hızla ve gök gürlemesi gibi taymalarla[5] fırlayıp sökün[6] ettiler. Diğer tarafta kendi kanatlarını hücuma kaldırdı. Yaklaşan iki ordu bir anda birbirine girdi. Kılıç şakırtıları ortalığı inletiyordu. Sulu Kağan askerlerine emirler yağdırıyor, Arap ordularının su kaynaklarına erişmemesi için okçulara bağırıyordu.
       Bitkin, susuz ve yorgun Emevi savaşçıları perişan bir haldeydi. Direnemeyeceğini anlayan Müslim ordusunu geri çekti. Ancak savaş avantajını kaçırmak istemeyen Sulu Han peşlerini bırakmadı. Bu kovalamaca günler sürdü.
        On birinci günün şafağında sabah güneşi dağlara doğru yaslanırken, yerle gök arasında yüzlerce renk birbir üzerine binmişti. Emevilerden nefret eden Türk ve diğer Soğd Hanlıkları da birleşerek Emevilerin önlerini kesmişti. Emevi orduları iki ateş arasında kalmıştı artık. Meçhul gölgeler güneşin artan ışıkları altında bir bir yere düşüyordu. Çatlamış toprağın yarıklarını oluk oluk akan kanlar pelte pelte dolduruyor, köpük köpük buğuyla tüten çamur deryası oluşturuyordu.

         Sıcağın tesiriyle ağarmış gökyüzünde harap bir mızrak başı kadar yükselen donuk güneş,tüm dehşetiyle kavuruyordu artık arzı.  Kızgın kaya ve toprak kokuyor; suları çakilmiş nebatın[7] ölgün gövdelerinden yükselen ağılı usareler[8] genizleri yakıyordu.
         Her taraf yangın yeriydi. Emeviler tüm ekili arazileri yakmış meyveli ağaçları kesmiş geride halka yiyecek namına hiçbir şey kalmaması için uğraşmıştı. Onları ölüme terk etmek yok etmek istiyorlardı. Lakin şimdi kendileri ölümün pençesinde Amul’de  kıvranıyorlardı. Savaştan, açlıktan, susuzlukta kırılıyorlardı. Yaralıların çığlıkları, emirler birbirine karışıyordu. İnsan ve at ölüleri düzlükleri ve çukurları doldurmuştu. İnsan denizi, kan denizi oluvermişti. Cesetler çiğnenmeden geçilmiyordu. Gökte kızgın güneş ateş saçıyor, yerde kızgın insanlar birbirini biçiyordu. Oklar mızraklar uçtu, kılıçlar şakırdadı. Kalkanlar gümbürdedi. Kelleler düştü kollar kesildi. Seyhun ötesindeki bütün Arap nüfuzu böylelikle tüm güçlerini yitiriyordu. Kaçacak yerleri iyice daralıyordu. Müslim bin Said çoğu askerini geride bırakarak kaçmak zorunda kaldı.



    [1] Ulak: Haber götüren kimse, haberci.
    [2] Tolga: Savaşta, askerlerin başlarını korumak için giydikleri demir başlık.
    [3] Temren: Kargı ya da ok gibi batıcı şeylerin ucundaki sivri demir.
    [4] Kiriş: Ok atılan yayın iki ucu arasında bulunan ve gerilerek okun atılmasını sağlayan esnek bağ.
    [5] Tayma: Bir hücum narası.
    [6] Sökün Etmek: Birçok kişi ya da birçok şey birbiri ardından ve arkası kesilmeden gelmek, ardı ardına görünmek anlamındaki sökün etmek sözünde geçer.
    [7] Nebat: Bitki.
    [8] Usare: Öz su.
    • Blogger Comments
    • Facebook Comments
    Item Reviewed: Amül Kerbelası (Susuzluk Vakası) Olayı Nedir ve Ne Zaman Yaşanmıştır? Rating: 5 Reviewed By: Unknown

    Find Us On Facebook

    Scroll to Top