Öncelikle bu yazıya ırkçılık damarıyla bakmadan önce önyargılarımızdan kurtulmaya çalışalım.
Her insanın iyisi iyi, kötüsü kötüdür.
Bir tespiti yaparak başlayabiliriz.
Şurası bir gerçekçi bugünkü İran,Türkiye, Irak ve Suriye'ni bazı bölgelerinde yaşayan Kürtler çok eski tarihlerden bu yana Mezapotamya bölgesinde yaşamaktaydılar.
Ancak aşiret anlayışı nedeniyle devlet kurmayı bir türlü gerçekleştiremediler. Tabi küçük çaplı devletçikler kısa süreli olmuş olabilir. Bu genel kaideyi bozmaz.
Şöyle bir gerçekte varkı 632 hicretle beraber İslamiyet çeşitli yerlere yayıldı.
Hz. Ömer zamanında Safeviler yıkılışıyla birlikte Arap - Kürt münasebetleri başladı. Kürtler İslamiyet'i tercih etmeyi başladılar.
Hz. Osman zamanında ise Ceyhun'u aşan sahabe efendilerimiz Türklerle ilk savaşlarını gerçekleştirdiler. Ve Arap Türk münasebetleri başladı.
Emeviler dönemi süren 70 yıllık savaşlar nihayetinde sadece Arap Türk kavimleri arasında değil, Müslüman Kürtlerin Türklere karşı savaşıydı ayrıca.
Emevi politiksanın mevali anlayışı Türkleri İslamiyet'te uzun bir süre uzak tutmuştuç
Ancak tarihler 751'i gösterdiğinde komutayı alan Abbasiler ile bir antlaşma dönemi bir ittifak yaşanacaktı.
Talas savaşı bu ittifakın zuhur yer ettiği yer olacaktı.
Tabi ki bu savaşta öyle bir tevafuk var ki Türklerin Müslümanlığa geçişinde Merv komutanı Emevileri yıkan Türk olarak bilinen Ebu Müslüm Horasani'nin komutanlarından Kürt aşiretine mensup Ziya bin Salih büyük bir yararlılık gösterecektir.
Öyle ki Arap Çin savaşının ve Orta Asya hakimiyetini kaderi belirlenecek bu savaşta tarih değişecektir.
Öyle bir savaştır ki belki Çinliler bu mücadeleyi kazansalardı Budizm Orta Asya da uzun bir süre soluk alıp verecekti.
Tabi ki öyle olmadı.
Kader tevafuk etti.
Bir Türk ve Kürt komutan kardeşliği İslamiyet'in kuvvet bulmasına vesile oldu.
Türklerin Uyanışı Talas kitabında bu yardımlaşmanın ve zaferin kısa bir özetine bakalım:
"Abbasi okçuları mevzilere gelen
süvarilerin üzerine atışları yoğunlaştırmıştı. Kuço emrindeki askerleri birer
ikişer bölüklere ayırarak, tepelerdeki okçulara taarruz emri verdi. Bu emir az
da olsa işe yaramış Çinlilerin tam bir bozguna uğramasını son anda
engellemişti. Kuço yeni bir savunma oluşturarak askerleri geri çekmeyi
başarmıştı. Ancak ordunun önemli bir kısmı telef olmuştu. Kuço artık korkar
olmuş herhangi bir riske girmemek için daha dikkatliydi. Bir bozgun İmpartorun
önüne gidecek kellesine mal olurdu. Ziyad ise toptan bir saldırının helaka
uğratacağını düşünüyor, zaman zaman yaptığı artçı saldırılardan sonra geri
çekiliyordu.
Her iki ordu da bitkin durumdaydı.
Çinliler her ne kadar kırılmış olsa da sayıca üstünlükleri devam
ediyordu.
Beşinci
günün şafağında Çinliler büyük bir gürültüyle uyandılar. Üzerlerine büyük bir korku tufanı çökmüştü. Bağırışlar, çağırışlar...
“Türkler geliyor!” sesleri uğultulara karışıyordu.
Ve kurt başlı tuğlar [1]topraktan
dirilircesine göğe kalktığında, gölgeleri Talas boylarını uçtan uca kapladı.
Ufka seğiren gözler, bir kurt başlı tuğu ve başlarında Tarhan’ı görünce
gözlerindeki cesaret ateşlendi.
Toza bulanmış kapkara atının üzerinde, zırhlara bürünmüş dimdik
bedeniyle, gençliğinin ve gücünün zirvesinde Tarhan rüzgarların arasında peyda
olmuştu. İlerideki arzı kaplayan Çin ordusuna baktı ve ardından gökyüzüne. Sesi
kımırcılaştı ve, “Göklerde gökçe Tengri, işimiz gayrı senin eline kalmıştır.
Feleği bir kere bizim üstümüze çevirirsen, bil ki tekmil Türk budunun esenliği
ve kurtuluşu bundandır.” dedi ve gözü
pek çerilerine baktı.
Tarhan ve çerilerinin
kendilerini bekleyen kana susamış kılıçları daha cesur ve daha keskindi. Tarhan kendi saflarının önünde kartal
gözlerini yalap yalap parlatıyor, atlar yeri eşeliyor ve kınında duran tek bir
kılıç bile kalmamıştı. Kurt boğazları ile köpürgeler çaldığındaysa o binlerce
Türk çerisi yeri göğü inleterek, sisler arasında ölümcül kadim savaşçılar gibi
Çinliler üzerine ılgar ettiler."
Türklerin Uyanış Talas kitabı İslamlaşma sürecinde 300 yıllık bir dönemin 70 yıllık gizli olaylarını ele alıyor. Bu gizemli kurguya ulaşmak isteyenler için...